dedem yatsı namazını kıldıktan sonra, duvarda asılı duran takvime doğru ilerliyor… ve bir dal yırtıp şöyle bir bakıp masaya bırakıyor… masadan takvim yaprağını alıp bende bir göz atıyorum… son namaz sonrası takvimden yaprak değiştirmesini düşünüyorum… meğer gün beş vakitmiş diyorum… belki istemsiz bir olaydı… vakitler 24 saate değil beş vakte kurulu…  ve cebime atıyorum takvim yaprağını…( hayır hayır lütfen yanlış anlaşılmasın benim masumiyet müzem falan yok… benim orhan pamukla valla bir alakam yok)

takvim yaprağını okuyorum…

şevval ayındayız… hicri 1429… o gün yaprak dökümü fırtınası yaşanıyormuş dünyanın bir yerlerinde… takvimlerdeki bu fırtınalar çok hoşuma gitmiştir.. (Turna Geçimi Fırtınası, Koç Katımı Fırtınası, Meryem Ana Fırtınası vb…)

Takvim yaprağının arka yüzü daldan dala atlıyor… mizanlar başlıklı bölümde sanatın önemine değinilmiş, Onlar başlıklı Necip Fazıl’ın şiiri var:

Onlar ki dudakları ölümsüzlük tasında;

İnsanları, mavera yurdu haritasında…

dedem şiir yazdığımı, şiir okuduğumu, şiire sevdalandığımı biliyor mu acaba… ben söylemedim… zannımca kimse de söylememiştir… iyi…

bayanlar için günün yemeği: Köfte Böreği’miş…(geniş tarifi için mail atabilirsiniz bana:D)

Goethe’ye ait bir söz…

vee, çocuğunuza isim… burası benim gibi bekarları pek ilgilendirmiyor… bebek bekleyen bayanlar, hala isim bulamadıysanız günün isimleri: Erkek: Cevdet Kız: Ceren..

takvim yaprağını kitaplarımdan birinin arasına koyuyorum… o yaprak, o kitap arasında kitap kokusuyla kendi ömrünü yaşamaya devam edecek… günler gelip geçecek, kasım kapımıza dayanacak…  sonbahar içimize sinecek, yapraklar dökülecek, ruzigara bir lirik bakış düşecek…

çay ocağına geçip nargilenin közüyle demlenecek… kulağında bu şarkı fısıldayıp duracak… gözleri dalgın…