“…her sabah, yaşını yitirmiş bir yolcu gibi buluyorum kendimi, yatağımda. Usanmaz dairelerle başımda vızıldayan zamana hiç aldırmıyorum. Akrep ve yelkovanla da yüzleşmiyorum.
Hiç iflah olacak gibi değilim.
Gelecek tacirlerine ümit vermiyorum. Bütün tezgahları deviriyor, bütün pazarları köreltiyorum.
Ben getirisi olmayan bir semaverde demleniyorum.”
….
Eşkıya Baranı inciten dünya bizi de incitiyor. İçimize işlemiş en eski cümle karanlık köşelerde yitip gidiyor:
lise son mu bilmiyorum… belki de mezun oldum üniversiteye hazırlanıyorum… hatrıma gelmedi… bu şarkıyı dinliyorum… dilimde dolanıp duruyor günlerce… mevsimlerden yaz… saat dokuzu geçmiş… mahallemizin aşağısında bulunan caddede bir yalnızlık yürüyüşüne çıkmıştım… dilimde yaşamadın sen… kendi kendime mırıldanıyorum… artık volumü yükseltmişim aşka gelmişim galiba… bir evin önünden geçerken birden o dediğim bir evin dış kapısı açıldı… bahçeli bir kapı… bir kaç genç kız çıktı… karanlıkta şöyle bir bana baktılar… yüzümü inşallah seçemememişlerdir diye düşünüyorum… gülerek içeriye girdiler… şarkı kursağımda kaldı… utandım, kızardım… yalnızlık yürüyüşümü mahvettiler… sonra güldüm, tebessüm ettim… eve gittim…
dedem yatsı namazını kıldıktan sonra, duvarda asılı duran takvime doğru ilerliyor… ve bir dal yırtıp şöyle bir bakıp masaya bırakıyor… masadan takvim yaprağını alıp bende bir göz atıyorum… son namaz sonrası takvimden yaprak değiştirmesini düşünüyorum… meğer gün beş vakitmiş diyorum… belki istemsiz bir olaydı… vakitler 24 saate değil beş vakte kurulu… ve cebime atıyorum takvim yaprağını…( hayır hayır lütfen yanlış anlaşılmasın benim masumiyet müzem falan yok… benim orhan pamukla valla bir alakam yok)
takvim yaprağını okuyorum…
şevval ayındayız… hicri 1429… o gün yaprak dökümü fırtınası yaşanıyormuş dünyanın bir yerlerinde… takvimlerdeki bu fırtınalar çok hoşuma gitmiştir.. (Turna Geçimi Fırtınası, Koç Katımı Fırtınası, Meryem Ana Fırtınası vb…)
Takvim yaprağının arka yüzü daldan dala atlıyor… mizanlar başlıklı bölümde sanatın önemine değinilmiş, Onlar başlıklı Necip Fazıl’ın şiiri var:
Onlar ki dudakları ölümsüzlük tasında;
İnsanları, mavera yurdu haritasında…
dedem şiir yazdığımı, şiir okuduğumu, şiire sevdalandığımı biliyor mu acaba… ben söylemedim… zannımca kimse de söylememiştir… iyi…
bayanlar için günün yemeği: Köfte Böreği’miş…(geniş tarifi için mail atabilirsiniz bana:D)
Goethe’ye ait bir söz…
vee, çocuğunuza isim… burası benim gibi bekarları pek ilgilendirmiyor… bebek bekleyen bayanlar, hala isim bulamadıysanız günün isimleri: Erkek: Cevdet Kız: Ceren..
takvim yaprağını kitaplarımdan birinin arasına koyuyorum… o yaprak, o kitap arasında kitap kokusuyla kendi ömrünü yaşamaya devam edecek… günler gelip geçecek, kasım kapımıza dayanacak… sonbahar içimize sinecek, yapraklar dökülecek, ruzigara bir lirik bakış düşecek…
çay ocağına geçip nargilenin közüyle demlenecek… kulağında bu şarkı fısıldayıp duracak… gözleri dalgın…
sabah kalkmışım, yüzümü yıkamışım, perdeleri hafif aralamışım, yüzümde uykunun izleri, gözlerimde uzaklara takılan bir bakış… uzun uzun dalmışım. sokakta bir sabah serinliği ve sessizliği, şarkıya dalmışım…
Son Yorumlar