ressamın elinden düşen tablo

3 Yorum

jjj
yazdım kalbimden ne geldiyse dilime,

dilime yazdım elime yazdım kana kana naz’dım

boş bulundum bir kere çarptı bu rüzgar

 bu ruzigar beni…

kendimde değildim aklım havadaydı beş karış

karış karış aradım yollarında haz’dım

bilseydim, geçmezdim bu yoldan

uğramazdım durağına bile

bilemedim.

kemirmezdi beynimi çektiğim bunca çile

hilekar değildim, aldatmazdı gözlerim

sözlerimde durdum aynada durur gibi

kendini göremeyen bahardan çıkma yaz’dım.

bilseydim kalemi elime almaz’dım

birikmezdi keşkeler böyle.

bir yandan sıkıştırıyor beni geçmiş

bir yandan gelecek endişe.

bu tarif edilmez hal

nasıl bir hal ki

bir göle düşmüş susuz bir saz’dım.

sıkıştırdı beni işte bir çıkmaz sokak

ne seni anlarlar ne beni

sen dediğim ben misin ben dediğim sen misin.

seslendiğim kim varolduğum kim varsa bilsin

bu yalan dünyada en çocuksu yanımla haylaz’dım.

sen içine çekildin ben dışıma.

herkes ise kendine.

 bir bildiğim var diyorum olmaz diyorum olmaz

kuşluk vaktidir kerahattir

vakit geç olmadan

dene bir daha dene

ve bir daha yenil.

hayret ediyorum kendime hayret ediyorum hala ayaktayım.

ben olsam kendime inanmaz’dım.

savruldum bir deniz bir gel bir git/med cezir

aldandığın sisli bir perde

bitirme bu yazıyı

bitirme

ah

bitirmesen
bitirmesem
düşlerimde çizdiğim tabloyu.

ressamın eline düşen hüzünbaz’dım.

refüje sıkışan hayat

2 Yorum

kış geldi, içimizi ısıtmak için…
kış geldi ve temizlenecek şehrin kiri,

şimdi yollarda bir kar sevinci…

bir bardak çayını eline alırsın… üç şeker atarsın. karıştırırken gözün yola takılır. vakit on dakikadır. gidip gelenlere bakarsın.. koşuşturmaca. insan kalabalığı.

içinden geçen bir suskunluk vardır. belki yorgunluk… dur gelme dilime dersin. susarsın… avucundaki çay sıcaklığı  hissettirmez  belki o duyguyu. damağındaki şekerli çaydır artık.

taşra günleri duygusal yapar seni. hesap edersin. yedi yıl mı geçmiş üstünden. yedi yıldır mı sürüyor bu karmaşa, bu telaş, bu çelişki. bakışlarım kilitleniyor, düşüncem açıyor. düşüncem kilitleniyor anahtar suya düşüyor… anlıyorum ki bakışların kilitlenmesi de hayalmiş…
kış geldi. mikrobu kırılacak şehrin…
mikrobu kırıldı günlerin…
çayın yarılanmıştır. 5 dakikan kalmıştır. toparlanırsın. son yudum için elin bardağa uzanır ve ayaklanırsın…

bir kişi refüjde kalmıştır.  gözüm takılmıştır. hala geçememiştir karşıya. iki taraftan araba  seli…  sonra refüj demeyeyim diye düşünmüşümdür son yudum boğazımdan geçerken.

iki arada kalmak. yolun ortasında kalmak… iki hayata sıkışıp kalmak… çay harareti almaz. refüje takıldı ya aklım şimdi.  kaldım orda.  oysa  yaya geçidinde insanlar kendilerini  kırmızıya, sarıya ve yeşile vermiştir.  duracaksın,  hareketleneceksin sonra geçeceksin.
sonra çizilmiş bir yolu kullanmak yerine refüjde kalmayı seçmek niye be adam demişsindir. tıpkı asfalt yerine patika yolu seçmek gibi… seçmek mi.. bizim elimizde mi… ah! bilinç diyeceğiz. bilincimizin dar sokakları, çıkmaz sokakları, yokuşlar, yokoluşlar…
bazan rüya gibidir, bir sokaktan uzun bir yürüyüş sonrası denizi görmek…
rüyadır.
seraptır.
hayaldir.
düştür.
hepsi de farklıdır.
kelimelerin yan anlamları kadar yalnızımdır. mecaz anlamları kadar anlaşılmaz, gerçek anlamları kadar karışık.
– hocam ders zili çaldı, öğrenciler bekliyor…
– geliyorum.
(adam hala refüjde, damağımda üç şekerli çayın tadı)…

****

fotoğraf:  2megapiksel